Hakkımda

Fotoğrafım
ne birazcık ne de bir bütün bir yerlere tutunarak ilerlemeye çalışıyorum. kimine göre mantıklı işlerin peşinde istikrarlı ilerliyorum ama bana sorsanız kuyruğu dik tutmaya çalışmaktan başka bir derdim yok şu aralar :) burclara körü körüne inanmam fallara da dinler unuturum arada sadece yaşanırsa dejavu olur ikizler burcuyum ama yükselenim yengeç bir duygusalım bir mantıklı bir deli dolu hayalperest maceracı yada bazen içine kapanırım melankoliğimdir. pzt'ye başlarken sadece kitap okumak isterim ama hafta ortasında bungee jumping yapsam nasıl olur acaba diye düşünürken bulurumm kendimi :) içimdeki birikmişlikleri paylaştım yazılarla dediğim gibi işte " az biraz ben"

19 Ekim 2009 Pazartesi

Melodim


Selam dünya yeniden böyle kıpır kıpır fıkır fıkır bir yazı yazmak istiyorum ama keyfim yerindeyken aklımadaki cümleleri toparlamak kolay olmuyor bir türlü, dağılıp gidiyorum. En son keyfimi yerine getiren şey çok sevdiğim arkadaşlarımdan birinin en sonunda istediği işe sahip olması, birde basketbol gönüllüsü olmuştum ordan aradılar . Uh Ah dev adam 12 dev adam ‘ın bana ihtiyacı varmış. Gidip bi bakıcam elimden ne gelirse artık. Yine olmuyor satırlarım samimiyetsiz kalıyor çünkü bunlar benim kendimi avuttuğum küçük mutluluk kırıntılarım hayata karşı verdiğim savaşta umut zırhlarım, aygın baygın izlediğim dizilerde ki toz pembe yada bu aralar can yakan haberlerden uzak tutan, küçük tebessümlerim hala bir yerlerde bir umudun olduğunu, isteyince oluyor yeterki sabretmesini bilmeli gibi repliklerin boşa çıkmayacağını gösteren, küçük ama sağlam umutlarım bunlar, keyfimi yerine getiren minik puzzle parçalarım.


Şimdi olmasa da elbet bir gün bağırmama gerek kalmıcak çünkü, konuştuğumda herkes duyucak sesimi. Ama şuan kendimi doğru ifade etmek için uğraşıyorum usanmadan sıkılmadan her yeni gelene her yeni tanıştığıma; çizgilerimi,sınırlarımı fikirlerimi anlatıyorum, kimisinin işene geliyor dinliyor kimisi sırtını çevirip gidiyor. Olsun ben ne kadar zaman geçerse geçsin temkinliyim. Belki birkaç farklı melodi eklenir şarkıma ama notlarım hep aynı satırların içersinde, sol anahtarını takipte olucak esas aldığım, satırın biraz yukarsı bazende biraz aşağısında gezincem belki, ama en son çizginin nerde bittiğini bildikten sonra gerisi önemli değil…. ha biraz Do ha biraz La ne fark eder ki …



Hayat bir şarkı gibi geliyor şu aralar kulağıma Melih Kibar’ın Hababam Sınıfı için yaptığı beste gibi; düşük ritimde hüzünlü, hızlı ritimde eğlenceli. Benim notalarım, melodim belli, Yalnız enstrüman bulamadım henüz, doğru tınıları çıkartan. Bulduklarım hep akordları bozuk yada bozuk plak gibi öğrenmişler bi kaç nota red ediyorlar, başka ses çıkartmam, çıkartamam diye. Eee bünye meselesi tabii herkes kaldıramaz, her enstrümandan doğru ses çıkmaz, notalar hep aynı olsada



Önce bi Do sonra bi Re alayım yavaş yavaş çıkıverir şarkım ortaya zamanla…


3 Ekim 2009 Cumartesi

21 Eylül 2009 Pazartesi

Şekersiz şeker bayramı :))


İstanbuldayım, bu bayram şekerlerim Adana 'da kaldı bir hevesle şeker toplamak için kapı zillerini çalan çocuklar gibiydim halbuki bir kaç gün önce
neşem heycanım keyfim hepsi yerindeydi...

belki şeker yerine harçlık alabilme umuda vardı içimde zile bastığım zaman. Ama içerden ayak sesleri tıkırtılar gelmesine rağmen kapı açan olmadı bu bayram... Kısmet.... Nasip....

Bu bayram avcumuzu yaladık :)  şekersiz şeker bayramına kaldık tatlandırıcılarla idare ediyoruz ama hiç biri yerini tutmuyor... gerçektende nerde o eski bayramlar kırmızı rugan ayakkabımla kenarları fırfır dantelli beyaz çoraplarımı giydiğim çocukluğumun bayramları bir daha gelir mi o günler. boyumun yetmediği kadar yüksek yerlerde dururmu içi dolu şekerlik :) yok artık boyum heryere yetişiyor o eski yaramazlıklarında tadı yok muzur muzur hınzır hınzır iki dirhem bir çekirdek uslu uslu oturmalar o üçlü kocaman koltuğun tam ortasında neden kimden bahsedildiğini bilmediğin muhabbetlerin bitmesini beklemek sessizce sonra her bayram yine aynı hikayeleri dinlemek babamdan için için gülmek :)) her satırı her cümlesi aynı vugularla aynı şekilde her sene nasılda anlatabiliyor balllandıra ballandıra :)) bazen değişiyor tabii kişi sayısı yada paranın miktarı değişken değerler ama formül asla bozulmuyor keyifle dinliyor aynı kadro giriş gelişme ve sonucu ezbere bilmelerine rağmen :))

zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor... kime göre züğürt , kime göre zengin bunlarda değişken muhabbete dinleyen kadroya göre muhabbeti tatlıdır babişkomun ifade gücü yüksektir. İyi bir dinleyici değildir yada ben işine gelenlerden bahsetmediğim için pek iyi bir dinleyici değildir ama kafasındaki anlatmayı iyi bilir... herkes baba olabilir ama sadece bitane babişko olur her zaman .

bunlar şaşırtıcı satırlar benim için normalde kuşak çatışmasının en kanlı olaylarını yaşarız babişkomla ama gurbette olmak bayram günü uzakta kalmak çok koyuyor insana

Acı kahve tadında bir yazı oldu bu seferki napalım yanına azıcık bitter çikolata koyup tad katarız ;)

9 Eylül 2009 Çarşamba

P.S.: I love you


Uzun zamandır aklımda bu film... tv yayınlanması rağmen izleyemedim bu gece kısmet oldu. P.S: I love you ile açtım sezonu çokta güzel oldu. İzleyenler bilir hikayeyi kısa bi özet falan yapmayı düşünmüyorum zaten içimden geçenleri yazdığım zaman pek te farklı bi şey olmayacak :) .

Bu mudur yani öle birden bire, hiç ummadığın anda, beklenmedik bir yerde böle mi olucak yani aşk . Bu anı mı beklicez .... o an gelicek ve sonra...

Aslında hep istediğimize sahip olduğumuzu yaşarken farkedemicez ne kötü... kıymet bilmeden hoyratça birbirimizi tükettiğimizi yada o duyguyu aşkı kaybettiğimizde farkediyoruz. veya daha da kötüsü farketmiyoruz bile aşkın orda onda olduğunu .

yaşanaları kar sayıp yola devam etmek lazım bi yerden... yanlız yada başkalarıyla . Ama unutmamalıyız ki eğer hepimiz yanlızsak, yanlızlıkta beraber oluyoruz aslında. o zaman hiç bir zaman yanlız olmuyoruz bu düşünce bile insanın yüreğini azıcık da olsun hafifletiyor. İşte bunu farketmemi sağladığı için P.S. I love you filmine teşekkür ederim.. Aklımdan kafamdan daha bir sözcük bir sürü film karesi geçiyor oturup konuşabilirim şu sahne nasıldı ? burda çok ağladım burda ağlarken güldüm burda kızdım şaşırdım ... ama yüzümde kurudu yaşlarım yeni acıyor gözlerim....

NOT: Bence izleyin sizde de başka duygular uyandırabilir ;)

31 Ağustos 2009 Pazartesi

itinayla soğuk su içilir ...


zoruma gidiyor.... hayat bazen ?neden? sorusuna cevap bulmakla geçiyor... ev taşıdım yeni kaplumbağa misali taşınıp duruyorum zaten dikişi tam tutturdum derken dikişlerinden patlatıyorum ...
kim ne diyorsa inanıp uyuyorum doğru bildiklerim şüphe etmiyorum asla ama neden hep ben hareket etmeye mecbur bırakılıyorum birilerin acelesi varken ben gayet dinginlikte sessiz sedasız ilerlerken beni neden telaşlandırıyor ey ahali ...! panik atak oluyorum, gereksiz streslere sürüklüyorsun beni yine... kolilerle 100metrelik, bantlarla, bıcağımla ,battal boy çöp posetlerimle girişiyorum hayatın girdabına kapılıp sürüklenmemek için gardımı alıyorum... yalvar yakar yardım edenlerde oluyor çok şükür...
ama yine eşya yığınları arasında uyurken Ramazan davulcusunun gümbürtüsünden beter beynimdeki düşünceler çaresiz her imsak vakti ezan sesiyle, gecenin sessizliğinde gözlerim doluyor yine. yüreğimdeki sıkışıklıklar basınç yapıyor ruhuma. ağlamak rahatlatıyor mu ? belki biraz.... rahatlatmasada uyutuyor en azından... ama yan etkisi pörtlemişş gözlerle uyanmak kadar kötüsü yok sabahında... yazılıp yazılıp gönderilmemiş mesajlaşlarla dolu taslaklarım... söleyecek söz mü bıraktı sanki ?
yaşananlar, hissedilenler kar olarak kayıt edildi demirbaş listesine. ama bundan sonra bir... iki... üç... tıb... sözüm söz hayat sana oyun bozanlık yapmıcam artık bu kalp burukluklarla mayhoş tadlarla devam eder yine bölük pörçük parçapinçik anılarla bir bütün oluşturmaya çalışır kendince avunur avutur "ellini sallasa 50si "diye evet hep el salladım ama arkalarından veda niyetine bir bardakta su döktüm tez gittiği gibi gelsin diye :)) zamanla döktüğüm sular gibi soğuk suları da içmesini bildim.
Şimdi tekrar iç bakalım soğuk suyunu Seyhan Hanım ama bekle iftar vaktindeki top sesini duyana kadar azıcık daha zaman ver kendine...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

pazartesi sendromu


hiç bir şey yapmak istemiyorum.... içinden yükselen ses sadece budur ve kabus gibi tekrar eder eder eder.... tüm işler yığılmıştır. cumadan kalma aramalar hatırlatmalar vardır.ama değil çalan telefonu açmak parmağını oynatmak istemezsin.

28 Temmuz 2009 Salı

metrobüste yer kapmaca



Büyükşehir çalışıyor... hayatıma birden bire giriverdi metrobüs çılgınlığı ... çılgınlık diyorum diyorum çünkü trafiğe takılmadan söğütlü çeşmeden iş yerime yarım saatte varıyorum. ayrıca istanbulda oturan ve iş yeri ile evi arasında kıtalar arası yolculuk yapan insanlar için yeni bir oyun çılgınlığı... Metrobüste yer kapmaca küçükken oynanan mendil kapmaca ve köşe kapmaca karışımı adrenalin dolu bir oyun . özellikle ilk duraklardan binenler daha iyi anlar ne demek istediğimi bomboş gelen otobüs insanın gözlerini fal taşı gibi açılmasına neden olur bu, durağa kadar gözü kapalı gelenler için ilk uyanıştır. daha sonra bir hışımla açılan kapılardan yeni bir toprak istila edercesine zafere doğru içinden yükselen "Allah Allah" seslerinde gazına gelerek sıvılara has özelleği üzerine alan metrobüs insanı girdiği kabın şeklini alır. Diğerlerinden daha çabuk uyanmış kurnaz moleküller kendilerine sağlam yerler edinirler. bu metropol insanın kendi durağına kadar gelene kadar sürdüğü yeni sürüm bir oyundur. hafta içinde sürekli pause basılıp tekrar oynanır.

bugün salı sabahı durum 2-1 bakalım akşama dönüşte rövanşı alırsam berabere olur gerçi itiraf edim bazen hile yapıp zincirli kuyudan boş bekleyen 34A'ya biniyorum ama o da taktik icabı yani büyükşehir çalışıyor biz boş mu duralım ;)